JULIETTE MINCHIN’İN TÜRKİYE’DEKİ İLK KİŞİSEL SERGİSİ “WHERE THE RIVER BURNS”, ZEYREK ÇİNİLİ HAMAM’DA

Juliette Minchin’in Türkiye’deki ilk sergisi Where the River Burns, Anlam de Coster küratörlüğünde, Zeyrek Çinili Hamam’ın Bizans sarnıcı, soğukluk bölümleri ve bahçesinde gerçekleşiyor.
Minchin, 16. yüzyıldan kalma bu yapının çok katmanlı tarihine, hamamın mimarisi, simgeselliği ve zamana direnen geleneklerine köklenen yeni eserlerle yanıt veriyor.
Hamam, yüzyıllar boyunca bir arınma ve yeniden doğuş mekânı olarak tasavvur edildi. Ortasında bulunan “göbek taşı”, Delphi’de bulunan ve Yunanca’da göbek anlamına omphalos taşını çağrıştırıyor. Antik çağın kutsal kehanet merkezi Delphi, dünyanın merkezi olarak anılıyor ve burada su hem kehanet, hem de arınma ritüellerinde önemli bir rol oynuyordu. Minchin’in balmumu, kalay ve kâğıt gibi malzemeleri ateş ve suyla şekillendirerek ürettiği işler, sarnıcı bir kâhinin mabedine dönüştürüyor. Arzu, bakım ve tapınma ritüelleri ile beden ve kozmos arasında haritalar çiziyor.
Sarnıcın girişinde yer alan Minchin’in alamet-i farikası balmumu drapeler, hamam gibi kutsal bir mekâna adım atmadan önceki arınma ve soyunma anını hatırlatıyor; dış katmanların ve kimliklerin geride bırakıldığı bir eşik yaratıyor. Sanatçının ellerinde balmumu hem deri hem de kabuk hâline geliyor: esnek, koruyucu ve geçirgen; adeta eriyen, yaşayan bir ten gibi mimariyi sarıyor.
Mekâna özgü balmumu yerleştirmelerin arasında Minchin’in su aracılığıyla kehanet pratiklerine gönderme yapan Hydromancies serisinden çizimler yer alıyor. Grafit tozu, yanmış odun ve pigment kullanılarak ve balmumuna batırılarak üretilen bu yapıtlar, hamamın temel elementleri olan su ve ateşin etkileşimiyle hayat buluyor. Kutsal parşömenleri anımsatan bu desenler, kozmosta yıldızların hem beşiği hem de kabri olan nebulaları çağrıştırıyor.
Sanatçı, ayrıca kadim bir kehanet yöntemi olan kurşun dökmeden esinlenerek İstanbul’da ürettiği yeni kalay yerleştirmelerle sarnıcın uhrevi atmosferini dönüştürüyor. Kalay, çatlaklardan akıp dantel gibi yansıtıcı formlarda katılaşıyor; nehirleri, kalıntıları ve akışkan metallerde alametler okuma ritüelini anımsatıyor. Hamam taslarına tekrar tekrar kalay dökülerek üretilen diğer bir seri ise, sanki kazılarda gün yüzüne çıkarılmış gibi görünen metalik kalıntılardan bir takımyıldız oluşturuyor. Ex-voto adaklara benzeyen bu işler, suyun belleğini taşıyan kaplara dönüşerek yitip gidenleri ve geriye kalanları saklıyor.
İstanbul’un adak ve dilek temelli inanç pratiklerinden de ilham alan Minchin, yerel kiliselerden toplanan yarı yanmış mumları da pratiğine katıyor. Bir zamanlar umutla yakılmış bu kalıntılar, özlem, hafıza ve manevi tortular için bir taşıyıcıya dönüşüyor.
Juliette Minchin, serginin son perdesi olarak Zeyrek Çinili Hamam’ın kubbelerine bakan bahçede Omphalos başlıklı geçici bir yerleştirme sunuyor. Kubbeli metal bir iskelet üzerine yerleştirilen balmumu drapelerden oluşan bu heykel, hayali bir mabed yaratıyor. Zamanla balmumu eriyip metal paslandıkça, yaşamın geçiciliğini görünür kılıyor.
Where the River Burns, evrensel spiritüel gelenekleri bir araya getirerek hamamı, maddenin metafora dönüştüğü ve ritüeller nehrinin alev alıp tutuştuğu bir mekâna çeviriyor.
Bu sergi, Koza Yazgan inisiyatifiyle hayata geçirilen ve Anlam de Coster küratörlüğünde devam eden Zeyrek Çinili Hamam’ın güncel sanat programı kapsamında gerçekleşen dördüncü projedir. Bu program, tarih boyunca toplumsal bir işlev üstlenen hamamların şifa, aidiyet ve bir araya gelme mekânı olma misyonunu; herkese açık, ücretsiz sergi ve etkinliklerle günümüzde de yaşatmayı amaçlamaktadır.
*Juliette Minchin’in kadınlar ve erkekler hamamlarının soğukluk bölümlerine yerleştirdiği iki heykeli, yalnızca hamam deneyimine katılan ziyaretçiler tarafından görülebilecektir. Sergi süresince düzenlenecek rehberli turlar ile de soğukluk alanlarını keşfetmek mümkün olacaktır.